Vizyonumuz
''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.''

  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Prof.Dr.Ali Fuat Kalyoncu
f.kalyoncu@fikir.news
Yemen’deki siyasi sorunu ilk çözen İsmet Bey (İnönü) idi.
  • 0
  • 866
  • 07 Şubat 2021 Pazar
  • +
  • -

 

Osmanlı Devleti’nin Yemen’e girdiği 1500’li yıllardan Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen süreçte, kuzeydeki Saada bölgesinde yoğun olarak yaşayan Zeydiler sıklıkla ayaklanmıştır. Şiiliğin bir koluna mensup olan Zeydiler, muhtemelen ülke nüfusunun yarıdan azına sahiptir. Tarih boyunca ülkenin güneyinde yaşayan Sünniler ile sorunlar yaşamışlar, halen de bu sorun sürmektedir. Bölgedeki Zeydilerin güçlü ailelerinden olan Husiler neredeyse son bin yıldır Yemen’in kuzeyini yönetmektedir. Husilerin ismi; liderleri Hüseyin Bedir el Din el Husi’den gelir. Tarihsel süreçte amaçları, merkezleri olarak kabul ettikleri Saada’da özerklik kazanmak ve Zeyyidi geleneklerine ve inancına zarar verdiklerini düşündükleri Sünni’lerden korunmaktır. Husiler, günümüzde Ensarullah olarak da bilinen silahlı bir gruba destek vermeleriyle de biliniyor. Yemen, günümüzde dünyanın en önemli petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan’a komşuluğu ve Körfez’deki deniz yollarının hemen yanında olması nedeniyle stratejik önemi olan bir ülke olarak görülüyor. Suudi Arabistan, Şii Husiler’in İran tarafından siyasi ve finansal anlamda desteklendiğini söylüyor.

Dünya haritasını etkileyen son büyük savaş olan İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li ve 60’lı senelerde Mısır’ın o zamanki lideri Cemal Abdülnasır’ın büyük bir beceriksizlikle içinden çıkılmaz hâle getirdiği Yemen’in güney ve kuzeyinde 1960’lardan beri fiili var olan iki farklı devlet, 1990’da tek bir yönetim altında birleşmiş, ancak orduları birleşmemişti. Sonuçta 1994’te ülkede yeniden iç savaş çıktı. Halen de bu çatışma hali, Suudi Arabistan, İran, ABD ve belki bilemediğimiz bazı ülkelerin de katılımıyla sürmektedir. Zaman zaman Husilerle diğer Şii gruplar arasında ve Sünni tarafında da gruplar arasında yoğun anlaşmazlıklar çıkmaktadır.

Tunus’ta başlayan ve Arap Baharı adı verilen ayaklanmalar, Yemen’e sıçrayınca, Husilerin çatıştığı ve 1978’den beri Kuzey Yemen’i, 1990’daki birleşmeden beri de ülkeyi yöneten Ali Abdullah Salih‘in yönetimi devrilir. Yerine yine Suudi Arabistan tarafından desteklenen Mansur Hadi geçer. Zamanla güçlenen Husiler sonunda 21 Eylül 2014’te Başkent Sanaa’yı ele geçirirler. Ali Abdullah Salih 2017’de öldürülür. İranlı milletvekili Ali Rıza Zakai, Husilerin Sanaa’ya girmesi sonrası “Üç Arap ülkesi(Lübnan, Irak ve Suriye) bugün İran’ın elinde ve İslam devrimine bağlıdır. Sanaa, İran devrimine katılma yolundaki dördüncü Arap başkenti oldu” der. 2015’ten bu yana devam eden iç savaşta Birleşmiş Milletler aracılığıyla defalarca ateşkes için masaya oturulsa da, hiçbir zaman kalıcı bir uzlaşma sağlanamamıştır. Halen ülkeye uluslararası insani yardım kuruluşlarının erişimin gittikçe zorlaştığı bu savaşta yaklaşık 110 bini aşkın insan ölmüş, nüfusun yüzde 80’i yardıma muhtaç ve milyonlarca çocuk kıtlık ve çeşitli hastalıklar sebebiyle ölüm riskiyle karşı karşıyadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesi

Yani orası hep zor bir bölgedir. Osmanlılar 1918’de bölgeden tamamen çekilmeden yedi yıl önce, 1911’de ilk olarak Zeydi lideriyle bir anlaşma imzalayarak burayı özerk bölge olarak kabul etmişti. Bu anlaşmayı yapan isim sonradan Türkiye cumhuriyetine ikinci cumhurbaşkanı olacak İsmet nönü) bey idi. 1910 yılındaki Trakya Manevraları esnasında Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa, genç İsmet Bey’i başarılı bir miralay olarak tanır. 1908 yılında Meşrutiyet ve Hürriyet ilan edileli iki yıl olmuştur. İzzet Paşa, 1910 Şubat’ında, Yemen’de baş gösteren ayaklanma dolayısıyla oraya gönderilecek kuvvetlerin (Yemen Kuvva-i Seyyaresi) komutanlığına atanınca, İsmet Bey’e mektup yazarak kendi karargâhında görev almasını ister. Konu bermutad aynıdır, Yemen’in dağlık bölgesinde yaşayan İmam Yahya yönetimindeki Zeydiler, İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmışlardır. Ülkenin Tihame olarak anılan düzlük bölgesindeki Sünni halk ise imparatorluğa bağlı kalmıştır. Ancak çok geçmeden Hicaz ile Yemen arasındaki dağlık Asir yöresinde de ayaklanmalar çıkar. Çıkması muhtemel Balkan Savaşlarının arefesinde Genelkurmay Başkanı Ahmet İzzet Paşa’nın Osmanlı’ının en uzak köşesine gönderilmesi, Yemen’e verilen önemi göstermektedir. Konu Hicaz’ın güvenliğidir.

Bir zamanlar Osmanlı valileri ve Mülkiye’nin genç mezunlarının idare ettikleri Yemen’de 20.yüzyılın başlarında yaşanan ve onbinlerce genç askerin canına mâlolan bu isyanların geçmişi hakkında yakın tarihimizde epeyce kaynak vardır. Orada görev yapmış çok sayıda subay hatıralarını yazmıştır, bu hatıralardan ikisi çok detaylı ve önemlidir. Giden gelmiyor diye türkü yakılan Yemen hakkındaki anıların ilki orada yıllarca kumandanlık yapan ve 1918’de Mondoros Mütarekesi’nin imzalanması sırasında sadaret makamında bulunan Ahmed İzzet Paşa’nın “Feryadım” isimli iki ciltlik hatıralarıdır. İkinci kaynak ise İsmet Paşa’nın yani İsmet İnönünün hatıralarıdır. İsmet Paşa, hayatının son senelerinde kaleme aldığı ve gazeteci Sabahattin Selek tarafından yayınlanan hatıralarının gençlik seneleri ile ilgili bölümünde Yemen’e de detaylı yer verir. Genç bir binbaşı iken gittiği o uzak ve sıcak iklimde yaşadıklarını hikâye ederken bugünkü krize sebep olan Husî isyanının temelini teşkil eden Zeydî ayaklanmalarını da anlatır. İşte Yemen’de bizzat İmam Yahya ile müzakerelerde bulunan Miralay İsmet Bey’in isyancıları ikna etmekteki başarısı, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Hicaz kaynarken, önemli ve unutulmaz bir olaydır.

Yemen’den Lozan’a

Yemen Kuvva-i Seyyaresi önce bir deniz yolculuğu ile Mısır´a gelir. Osmanlı yönetimindeki Mısır Hidivi Hilmi Paşa ile görüşürler. Ayrıca burada Mekke Emiri Şerif Hüseyin Paşa ve oğlu Şerif Faysal ile de görüşülür. Ahmet İzzet Paşa´nın Mısır´da görüştüğü yetkililer Yemen´le ilgili karamsar bir tablo ortaya koyarlar. Yemen’e gidince ilk iş uzlaşmaz bir adam olan İmam Yahya ile temas kurulur. Müzakereler başlar, fakat toplantılar çok gergin geçmektedir. İmam Yahya, İzzet Paşa´ya karşı hırçın davranır. İzzet Paşa ise Yemen heyetine; “Biz İstanbul´dan buraya gezmeye gelmedik. Eğer savaşa devam etmek istiyorsanız edelim. İmparatorluk Yemen´i elde tutmaya kararlı. Sizinle barış konusunda uzlaşmak istiyoruz. Yalnız İngilizlerle bizim dışımızda işbirliğini kabul edemeyiz” der. İmam Yahya da; “Paşam beni yanlış anlamayın, biz bu toprakların sahibiyiz. Türkler bizim dostlarımız, ama Yemen halkının da haklı istekleri vardır. Sayın Paşam bizi dikkate almanız gerek. Yemen halkı çatışmadanyana değil” der.

İlk toplantı sonrası İzzet Paşa, Miralay İsmet Beye; “Ben tüm yetkimi sana devrediyorum. Bundan sonra Yemen Heyetiyle ve İmam Yahya ile tüm müzakerelere sen başkanlık edeceksin. Bu hırçın adama ben tahammül edemem. Yetki sende” diyerek İsmet Beyi görevlendirir. Müzakereler üç ay sürer. Sonuçta İsmet Bey; ‘Bak Yahya , Osmanlı Mekke ve Hicaz´ı elinde tutmaya kararlı. Yemen´e kutsal toprakların kapısı olarak bakıyor. Yüz yıl savaşsanız da yenilirsiniz. Size yazık olur´ der. Ben senin halkının evet diyeceği bir anlaşma metnini öne koyarak ortak bir anlaşma metni hazırlayacağım. Sizin isteklerinizi ciddi şekilde karşılayacağım, taslak önünüze geldiği zaman rahatlıkla kabul edeceksiniz, diye konuşmasını sürdürür. Uzun süren görüşmeler neticesinde İmam Yahya bu anlaşmayı kabul eder. Süreç içinde Yemen´de üç yıl kalan İsmet Bey, İmam Yahya ile dost olur.

Yemenliler aslında Osmanlı’dan ayrılmak değil adalet istiyordu. Adalet sağlanırsa sorun da kolayca çözülürdü. İsmet bey, askeri harekatla başarılı olabileceklerini bilmesine rağmen, sonra barışın devamından kuşkuluydu. Devletle halk arasındaki düşmanlığın artabileceği ihtimalinden endişe duyuyordu. Bu arada İtalyanlarla anlaşan Şeyh İdris de Asir bölgesinde isyan etmiştir. Durum ciddidir. İsmet Bey’in, İmam Yahya ile anlaşması sadece Tihame bölgesinde barış üzerine değildi, silahlı Zeydi güçleri ile Osmanlı askeri, Şeyh İdris’e karşı da birlikte savaşacaktır. Bu isyanlar binlerce askerin ve Yemenli”nin canına mal olmuştur. Bu anlaşma ile hem isyan sona ermiş, hem de batılı devletlerin kışkırtmalarına karşı Osmanlı Arap yarımadasında sadık bir dost kazanmıştır. Tihame’deki mahalli özyönetim, Yemen merkezi yönetimin yükünü de hafifletir. İmam Yahya daha sonra hem Birinci Dünya Savaşında ve hem de bizim Milli Mücadele döneminde yaptığı çeşitli yardımlarla sadakatını kanıtlayacaktır.

 

Atatürk ve Miralay İsmet Bey

Birinci Dünya Savaşı sürerken, Suriye cephesinden gelen Mustafa Kemal Paşa, İzzet Paşa ile görüşür. Suriye´deki durumla ilgili değerlendirme sonrasında Mustafa Kemal Paşa, İzzet Paşa´ya; ‘Paşam Yemen´de barış anlaşması yapmışsınız. Bu yüzyıllık kanlı olayı nasıl çözdünüz? İmam Yahya denen adamla anlaşma yapmak bir mucize. Bunu nasıl başardınız?” diye sorar. İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa´ya; “Bunu, ben değil benimle Yemen´e gelen Miralay İsmet Bey başardı.” der. Atatürk işte bu nedenle, İstanbul işgal altında iken, Şişli´deki evinde, Anadolu´ya geçmeden son görüşmeyi İsmet Paşayla yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası İstanbul İşgal Kuvvetleri komutanı ve işgalci devletlerin temsilcilerinin yer aldığı Mudanya Konferansı´na heyet oluşturulması gündeme gelip de Atatürk İsmet Paşa´yı önerdiğinde başta Rauf Bey ve Kazım Karabekir, İsmet Bey’in diplomat olmadığına dikkat çekerler. Ama Mudanya Mütarekesi müzakereleri, İsmet Paşa´nın tezleri etrafında kabul edilir. İşte Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Paşayı Yemen ve Mudanya Mütarekesindeki bu başarılı müzakereci yönü nedeniyle Lozan’a gönderir.

Aslında Yemen´de geleceğin ikinci bir liderinin doğumu yaşanmıştır. Ahmet İzzet Paşa ‘Yemen´e gelir misin İsmet bey?´ dediğinde, “Paşam bir Balkan savaşını çok mu uzak görüyorsunuz?” derken, geleceği görmüş ve Yemen´de iken Balkan Savaşı patlamıştı.

İsmet Paşa anılarında, “Yemen´e verdiğimiz askeri gücü Balkanlara verseydik, Selanik düşmezdi” der. Yurtta sulh, cihanda sulh felsefesi, bu iki kahramanın yaşadığı tüm tecrübelerin özetidir.

Visits: 101

Lütfen Beğeninizi Paylaşarak Bize Destek Olunuz
Sosyal Medyada Paylaşın: