Vizyonumuz
''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.''

  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Prof.Dr.Ali Fuat Kalyoncu
f.kalyoncu@fikir.news
Troçki’nin İstanbul’daki sürgün yılları
  • 0
  • 966
  • 11 Nisan 2021 Pazar
  • +
  • -

Lev Davidoviç Bronştayn ya da genelde bilinen ismiyle Lev Troçki 1879’da Güney Ukrayna’da bulunan Yelisavetgrad yakınlarında doğmuş ve 1940’da Meksika’da bir suikast sonucu öldürülmüştür.
1917 yılındaki Sovyet Devriminde çok önemli rolü olan bolşevik bir siyasetçi ve Marksist teorisyendir. Görüşleri Troçkizm adıyla anılır, Stalin ve Mao’nun görüşlerine karşı en önemli muhalefet hareketini oluşturmuştur. Dünyada hala bu görüşleri savunan izleyicileri vardır. Devrim sonrası Kızıl Ordu’nun kurucusu ve komutanıdır. Çar yanlısı Beyaz Orduya karşı olan iç savaşı yönetmiştir. Bolşevik Parti’nin Politbüro üyesi ve Lenin’in ardından Sovyetler Birliği’nin ikinci adamıydı. Lenin’in ölümünden
sonra Stalin ile giriştiği iktidar mücadelesini kaybetmiştir. Sovyetler Birliği’ne yıllarca Bolşevik Parti üyesi olarak hizmet eden Troçki, enteresandır Bolşevik Parti’ye karşı silahlı ayaklanmayı teşvik etmekle suçlanarak ülkesini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Sürgün kararı alınınca, hiçbir ülke Troçki’yi almak istemez, alsa da güvenliğini garanti edemez. Aslında Troçki’yi yaşadığı sürece kendisine ve Sovyet Devrimine hep bir tehdit olarak gören Stalin demek o sırada çeşitli nedenlerle ona ölüm cezasını veremez. Troçki 1929 yılında kendisini almayı kabul eden tek ülke olan Türkiye’ye sürgüne gidecektir. Daha sonra Dördüncü Enternasyonalin lideri olarak kaleme aldığı İhanete Uğrayan
Devrim gibi eserlerinde Stalinizm eleştirisi yapmaya devam edecektir. Matematik ve hukuk alanında yüksek öğrenim yapan Troçki, Rusça, Ukraynaca, İbranice, Almanca, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerini konuşabiliyordu.

1898 yılında gizli bir örgütün üyesi olduğu suçlamasıyla Çarlık polisi tarafından yakalanarak iki yıl süreyle hapse atılır. Troçki bu hapis sonrası Sibirya’ya ilk sürgününe yollanır. Sürgünde iken Aleksandra Sokolovskaya ile evlenir. Rusça kalem anlamına gelen Troçki takma ismini bu süreçte kullanmaya başlar. Bu ismi Odessa Cezaevi’ndeki bir gardiyandan almıştır. Yaklaşık iki yıl sürgün kaldıktan sonra 1902 yılında Sibirya’dan firar ederek önce Viyana ve sonra da Londra’ya gider.
Burada Georgy Plekhanov, Vladimir Lenin, Julius Martov gibi devrimcilerin yer aldığı Iskra dergisinin
editör grubuna katıldı ve Pero takma adıyla yazılar yazar, gazetecilik yapar. Bir yıl sonra Londra’da toplanan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kongresine katılır. Bu kongrede parti içinde Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki hizip vardır. Troçki, Bolşevik Lenin’e karşı Menşevikler arasında yer alır. Ancak, bir yıl sonra Menşeviklerin görüşlerine katılmadığını belirterek Menşeviklerden ayrılır.

1900’lerin başında Londra ve özellikle Viyana o zaman için dünyanın en önemli kültür şehirleridir. Troçki Viyana’da iken Freud, Tito, Stalin, Herzl, Wittgenstein ve Hitler gibi ünlülerin de uğrak yeri olan Cafe Central’in müdavimidir. Söylentiye göre bir gün Avusturya Sosyalist Partisi’nin kurucusu Victor Adler Habsburg hükümetinin dışişleri bakanı ile konuşmaktadır. Bakan Birinci Dünya savaşının komünist bir devrime yol açabileceği endişesinden bahsedince, buna pek ihtimal vermeyen Adler, müstehzi bir şekilde “Peki, kim bu devrime önderlik edecek, Cafe Central’da oturan Troçki mi?” der. Demek kimseyi küçümsememek gerekiyormuş.

Balkan Savaşı ve sonrası

Bu gazetecilik döneminde Balkan Savaşları’nı Kosova ve Makedonya’da, Osmanlı Devleti’nin karşı tarafından izler. Bu dönemde Osmanlı yönetimin üst düzey yetkilileri ile bir araya gelip, onlarla yapılan görüşmelere katılır. Görüşlerini gayet tarafsız olarak yazmaktadır. Karşı tarafta olup da Balkan Birleşik ordularının, komitacıların ve bölgedeki Sırp, Bulgar ve Yunan halkın, orada yaşayan Müslüman Türk, Arnavut, Boşnak, Pomak ve Musevi halk üzerinde uyguladığı sistemli şiddet ve katliamları
olduğu gibi iletmiş çok az gazeteciden biridir. Kendi deyimiyle; kültürden nasibini almış her insanın, hissetme ve düşünme aczi yaşamayan herkesin tüylerini ürpertecek, midesini bulandıracak suçları yazmaktadır. 1917 yılında devrim öncesinde Lenin’in davetiyle Bolşeviklere katılır. Lenin, Troçki için; “Aramızdaki son Bolşevik olmasına karşın, kabul etmeliyiz ki en yetenekli Bolşevik odur“, der.

Troçki, Rusya’ya döndükten sonra Petrograd Sovyeti Başkanlığı’na seçilerek bu sıfatıyla Sovyetler Birliğinin alt yapısının hazırlanmasında ve yönetiminde önemli bir rol üstlenir. Devrim sonrası Sovyetler Birliği’nin en önemli adamlarından birisidir. Önce Dışişleri, daha sonra Savaş Bakanlığı’na getirilir. Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu’yu kurar. Devrim sonrası meydana gelen karışıklıklar ve iç savaş boyunca orduyu idare eder. Komünist Enternasyonal’in kurulmasında önemli rol oynar. Kongrelerin programları ve bildirilerini o hazırlar. Meydana gelen sorunların çözümü için farklı fikirleri olması sebebiyle, parti çoğunluğuyla sık sık ters düşmektedir. Aslında yapı olarak her ortamda bildiğini söylemekten çekinmeyen dobra bir kişidir. İç savaş yıllarında geliştirdiği kesintisiz devrim tezi ile menşevik ve anarşistlerin, bolşeviklere katılımını sağlamıştır. Bu tezi sonradan, Lenin sürekli devrim kavramı olarak kullanacaktır. Tek ülkede devrim olmaz derken, muhtemelen bu sözün hedefi enternasyonalizm ve özellikle batı proleteryasıdır. Halka; bırakın dünyadaki bütün din adamları öbür taraftaki cenneti anlatsın, biz insanlar için cenneti yeryüzünde inşa edeceğiz, demektedir. Troçki’ye göre gerçek anlamda komünizmin olabilmesi için, tüm dünyanın komünist olması gerekir. Batı’da devrim olmazsa Rus devriminin de kendi içine kapanacağını ve gerileyeceğini yazmıştır. Stalin’in bir şekilde içe kapanmacı olan tavrı, İspanya ve Yunanistan iç savaşlarında partizanlara yeterince destek verilmemesi, daha sonra Afrika’daki ulusal devrimcilerin yalnız bırakılması gibi hatalar, Sovyetlerin çöküşüne giden sürece katkıda bulunacaktır. Yani aslında Troçki’nin düşünceleri zaman içinde tarihin kendisi tarafından bir şekilde doğrulanacaktır.

I. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın yenilgisini onaylayan Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalamak için Dış işleri Komiseri olduğundan, Sovyet delegasyon başkanı olarak görevlendirilir. Aslında Rusya olarak savaştan çekilmeseler, kazanan tarafta olacaklardı. Ancak süren iç savaş ve yeni sistemin yerleşmesi onlar için daha önemlidir. Lenin’e göre ilerleyen yıllarda zaten devrimin dünya çapında yayılması kaçınılmaz olduğu için yapılacak barış ve kabul edilen yenilgi geçicidir. Ama Troçki, Sovyetler Birliği’nin yer altı ve yer üstü kaynaklarını başka devletlere bıraktığı gerekçesiyle bu anlaşmayı imzalamadan geri döner. Daha sonra bu antlaşmayı, Troçki’nin yerine görevlendirilen Lev Kamenev imzalayacaktır. Osmanlı heyeti başkanı ise Sadrazam Talat Paşa’dır. Hatırlayacaksınız bu antlaşma ile Rusya, 1878 yılında işgal ettiği Kars, Ardahan ve Iğdır’ı da Osmanlı İmparatorluğu’na geri verecektir. Bu anlaşma Osmanlıların son kazançlı olduğu anlaşmalardan biridir. Stalin, İkinci Dünya Savaşı sonrası bu konuyu tekrar gündeme getirecek ve Türkiye’yi NATO üyesi olmaya itecektir.

Troçki daha sonra Türk İstiklal Harbi süresince TBMM hükümetine askeri ve mali yardım yapılma konusunda Lenin’le birlikte hareket etmiştir. Stalin bu yardım konusunda muhalif kalmış ama parti disiplini açısından Türkiye’ye yapılacak yardımı yönetme görevi ona verilmiştir. Bu nedenle ilk Moskova sefirimiz Ali Fuat Paşa (Cebesoy) Stalin’i bir süre dost zannetmiştir.

Stalin ile çatışması

Troçki, 1924 yılında Lenin’in ölümünden sonra partinin tüm yetkilerini toplamaya başlayan Stalin ile iktidar mücadelesine girişir. Ancak bu mücadeleyi kaybedecek ve teker teker tüm yetkileri elinden alınacaktır. 1927‘de Parti üyeliğinden atılacak, 1928’de hayatında ikinci kez olarak Kazakistan’da Almatı’da sürgüne gönderilecektir. Bu sürgün sırasında 26 yaşındaki kızı Nina’yı kaybeder. Nina’nın kocası yani damadı da zaten Troçki’nin sürgününden önce tutuklanmıştır. 18 Ocak
1929 tarihinde Sovyet Ceza Kanunu’nun 58/10 maddesine göre karşı devrimcilik ve yasa dışı ayrı bir Sovyet Partisi kurma suçlamasıyla Sovyetler Birliği’nden kovulur. Kural değişmez, her devrim önce kendi çocuklarını yemektedir. Başvurduğu, özellikle lisanını konuşabildiği Avrupa ülkelerinin hiçbiri Troçki’yi kabul etmez. Ya da barındırdıkları eski Çar yanlısı Beyaz Ruslar nedeniyle güvenliğini sağlayamayacağını bildirirler. Ancak Türkiye, önemli sayıda Beyaz Rus göçmen barındırmasına rağmen, Troçki’yi kabul edebileceğini bildirir. Yüzyıllardan bu yana gelmek isteyen tüm sığınmacılara kucak açmak bizim bir geleneğimizdir. Bir çok Polonyalı, Macar, Avrupalı muhalifler, İsveçliler (Kralları
12.Şarl dahil) ve en son Hitler’den kaçan Alman profesörler politik sığınmacı olarak Türkiye’ye gelmiştir. İnternette Sovyetler’in Troçki’nin Türkiye tarafından kabulü sonrası jest olarak Kayseri’ye bir adet Sümerbank Bez fabrikası kurduğu iddiası da vardır. Bu ne kadar doğru bilinmez, aslında bu fabrika sonradan 1934-1935 yılında 8 milyon dolarlık sıfır faiz kredi ile kurulmuştur.

İstanbul’da sürgün

İşte Troçki 1929-1933 yılları arasında bu şartlar altında eşi ve oğlu ile İstanbul Büyükada’ya sürgüne gelecektir. Troçki 12 Şubat’ta gemi filikasından inerken polislere Cumhurreisi Mustafa Kemal Atatürk’e hitaben yazdığı bir mektubu verir. Şöyle yazmıştır Troçki; “Sayın Başkan, İstanbul’un kapısında siz zat-ı alilerine buraya kendi rızamla gelmediğimi ve bu sınırdan içeri zorla geçeceğimi bilmeniz gerektiğini ifade ederim. Sayın Başkan, burada sizden hiçbir koruma istemiyorum ve ülkenizden en kısa sürede gitmek istediğimi size önceden söylüyorum.”

Atatürk sayesinde İstanbul’da kaldığı sürede, istediği şekilde yaşamış, serbestçe yazılarını yazmış ve basın kendisiyle istedikleri zaman röportaj yapabilmiştir.

Büyükada’da kaldığı süre içinde, kitaplarını yayımlamasına izin verilecek ve sıkı güvenlik önlemleriyle korunacaktır. Önce Büyükada’da İzzet Paşa Köşkünde oturur. Troçki köşk içerisinde yapacağı tadilatlar için yüzde doksan sağır olduğunu öğrendiği Rum Barba Françesko’yla anlaşır. Fazla bulduğu pencereleri kapatıp, büyük bir çalışma masası ve kitaplık yaptırmıştır. 1931 yılında açık unutulan şofbenden kaynaklandığı söylenen bir yangın dolayısı ile Troçki ve ailesi köşkten bir süreliğine Moda’da bir diğer köşke taşınır. Yanlarında getirdikleri ve içinde sırlar olduğu söylenen bazı evraklar da yanmıştır. Ancak güvenlik nedeniyle sonra tekrar Büyükada’ya dönerler. Bu kez Çankaya Caddesi 55 numarada bulunan Galata’lı banker Konstantinos İlyasko tarafından inşa ettirilen Yanaros Köşk’ünü kiralarlar. Sonradan Troçki Evi olarak bilinen yer esasen burasıdır. Troçki adada düzenli olarak balığa çıkar, sakin bir hayat yaşar, yemek seçmez, sigara içmez, yanında da sigara içilmesine izin vermezmiş. Adadaki bu sakin ortamda hatıra ve düşüncelerini kaleme alır. Aslında İstanbul yılları onun çok verimli olduğu bir dönemdir. İstanbul’da; Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası, Rus Devrimi Tarihi, Çin Devrimi’nin Sorunları, Hayatım gibi bazı eserlerini yazar. İstanbul’da olduğu süre içinde sadece bir kez o da Kasım-Aralık 1932 döneminde bir ay Danimarka’da bir konferans vermek için Avrupa’ya gidip geri gelmiştir.

Troçki’nin bulunduğu sıralarda İstanbul Beyaz Rus mültecilerle doludur. Gerek onların Kızıl Ordu’nun kurucusunu her an vurmak isteyecekleri, ya da Stalin’in ajanlarının kendisini öldürüp suçu kolayca bu göçmenlere yükleyebilecekleri için, Troçki şehre çok ender inmiştir, bir kez Ayasofya’yı ziyaret ettiği, bir kez de dişçiye gittiği bilinmektedir. Nihayet, 17 temmuz 1933’te Türkiye’den tamamen ayrılır. Ülkemizde kaldığı sürece, Türk hükümeti Troçki’ye iyi davranmış ve can güvenliğini korumuştur. Mina Urgan’ın Bir Dinazorun Anıları adlı anı kitabında Troçki’nin istanbul yıllarına ait hatıraları vardır.

1933 Ocak ayında diğer kızı Zina, Hitler rejiminin altında Berlin’de intihar etmeye zorlanır. Bu olay onu çok sarsmış olmasına karşın, mücadele azmini hiç bırakmaz. Daha sonra oğlu Lev Sedov da öldürülecektir. 17 Temmuz 1933’te nihayet alabildiği vizeyle Fransa’ya giden Troçki burada iki yıl kalır ama sonra oradan da sınırdışı edilecektir. Akabinde Norveç’e giderek iki yıl da orada kalır. 9 Ocak 1937’de Meksika’ya sığınır. Meksika’da zamanın İşçi Partisi lideri Diego Rivera ve ünlü bir sanatçı olan eşi Frida Kahlo ile yakın ilişkileri olur. Stalin onu her yerde kovalamaktadır. Meksika’da Dördüncü Enternasyonal’in planlamasına başlar. Troçki’nin o zaman, Alman ordusunun Sovyetler Birliği’ne saldırmak üzereyken açıkladığı bu Dördüncü Enternasyonal önerisi, daha sonra Sovyetler Birliği’nde Troçki’nin Nazi Almanyası ile işbirliği yaptığı şeklinde yorumlanmıştır. Halbuki harbin başında esas olarak Hitler ile saldırmazlık antlaşması yapan, Stalin’dir. İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği savaşı kazandığında, dünya çapındaki sürekli devrim yanlısı Troçkistler zaman içinde eriyecektir.

Ölümü

1940 yılında Sovyet gizli servisi NKVD ajanı İspanyol asıllı Ramón Mercader, gazeteci kılığında röportaj yapmak bahanesiyle Troçki’nin kaldığı eve gider. Ev, Mexico City’nin o zamanlar banliyösü sayılan, bugünse artık şehrin icinde kalan Coyoacan semtinde müstakil bir yapıdır. Yüksek duvarlar ve güvenlik önlemleriyle çevrilidir, evin içindeki demir kapılar çok dardır. Yani yüksek güvenlikle kale gibi görünen ama içi Büyükada’daki köşklere göre çok daha mütevazi bir evdir. Bu ev halen o zamanki haliyle müze olarak korunmuştur ve bir duvarında, Troçki’nin Büyükada açıklarında kürek çekerken çekilmiş bir fotoğrafı asılıdır. Mercader yalnız kaldıklarında onu başına buz kırıcı bir balta ile vurarak ağır şekilde yaralar. Troçki, saldırganla boğuşurken odaya giren korumaları Mercader’i yakalar. Troçki aldığı yara sonucu ertesi gün yaşamını kaybedecektir.

Ölümünden önce bilinci iki kez geçici olarak gelir gider. İlkinde eşine “Burjuva basınına iyi malzeme olduk” diyerek ölümle yüz yüze geldiği anda bile cesaretini yitirmediğini gösterir. Bilincinin tekrar geri gelişinde ise son sözlerini söyleyerek “Dördüncü Enternasyonal’in zaferinden eminim, ileri!” der. Cinayetten kısa bir süre sonra Joseph Stalin, Mercader’in annesine operasyondaki payı için Lenin Nişanı verir. 1961’de Sovyetler Birliği’ne taşınan Mercader, dönemin KGB başkanı Alexander Shelepin’den Sovyetler Birliği Kahramanı madalyası alır.

Bütün bu olaylar göz önüne alındığında “Bu sosyalist sistem neden göçtü?” diye soranlara, belki de Troçki, Stalin ile olan mücadelesini kaybetmemiş olsaydı tarih günümüzden farklı olabilirdi denebilir.

 

Prof.Dr.Ali Fuat KALYONCU

Visits: 75

Lütfen Beğeninizi Paylaşarak Bize Destek Olunuz
Sosyal Medyada Paylaşın: