Vizyonumuz
''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.''

  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Prof.Dr.Ali Fuat Kalyoncu
f.kalyoncu@fikir.news
Balkanlardaki son Osmanlı Paşaları: Enver Hoca ve Tito
  • 0
  • 559
  • 26 Aralık 2020 Cumartesi
  • +
  • -

 

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama bir kitapta bu tanımlamayı okudum ve demek beni etkiledi ki unutmadım. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde iki küçük Balkan ülkesiydi Arnavutluk ve Yugoslavya, ancak liderleri tüm dünyada bilinen çok popüler kişilerdi. Ortak yönleri; bildikleri yol neyse o yönde gitmeleriydi, inatçıydılar ve kimse bunları korkutamıyordu. Tito belki zamanla herkesle uzlaşmacı biri oldu ama Enver Hoca muhtemelen adını aldığı meşhur İttihatçı Enver Paşa gibi hep dünyaya kafa tutarak aykırı yaşadı. Enver o dönemde çok yaygın bir isimdi, bir çok ülkenin siyasi yaşamından nice Enverler geldi geçti; örneğin Mısır’da Devlet Başkanı Enver Sedat gibi. Her ikisi de ölünce ülkeleri dünyaya uydu, Yugoslavya iç savaşla parçalandı, Arnavutluk ise derin çalkantılar içine düştü.

Bütün Balkan ülkeleri gibi bu ülkeler de homojen yapıda ülkeler değildiler veya başka bir deyişle buralar birer küçük Osmanlı idi. Özellikle farklı etnik ve kültürden yapıları barındıran Yugoslavya için, Tito ’ya atfedilen bir karikatürü de hatırlıyorum. Tito elinde, içinde su, zeytinyağı vs. gibi çeşitli karışık sıvıların olduğu bir şişe tutuyor ve şişeyi sürekli sallıyor, çünkü şişeyi sallamazsa içindeki sıvılar birbirinden ayrışıyordu. Nitekim öyle de oldu. Tito sonrası Yugoslavya çok kötü yıllar yaşadı ve parçalandı. Enver Hoca ve Tito’nun iktidar dönemlerinin çok uzun olduğunu ancak her şeye rağmen kendi ülkeleri için birer Atatürk olamadıklarını da belirtmek lazım. Her ikisi de ülkelerindeki Krallık rejimini yıkmışlardır.

Enver Hoca

1908’de Osmanlı İmparatorluğu’nun, günümüzde ise Arnavutluk sınırları içinde kalan Ergir kentinde (Gjirokastër) Bektaşi Müslüman bir ailede doğan Enver Hoca, ilk eğitimini o dönem şartlarında Asım Baba Tekkesi’nde almıştır. Babasının adı Halil, annesinin adı Gülihan (Gülo) idi. 1930’da üniversite öğrenimi için gittiği Fransa’da, sol düşünce dünyasına kayarak Komünist Partisi’nin yayın organı olan Humanité‘de yazmaya başlar. 1936 yılında döndüğü ülkesinde bir süre Fransızca öğretmenliği yapar. Nisan 1939’da İtalya’nın Arnavutluk’u işgalinden sonra demek muhalif bulunarak öğretmenlikten atılır. Bunun üzerine başkent Tiran’da açtığı tütüncü dükkânı kısa sürede, işgalci düşmana karşı direniş hazırlıkları yapan komünist militanların bir toplantı merkezi haline dönüşür.

Ülkede var olan çeşitli komünist gruplar tarafından 8 Kasım 1941’de kurulan Arnavutluk Emek Partisi‘nin, Mart 1943’te yapılan ilk kongresinde Enver Hoca partinin Genel Sekreterliğine getirilir. Enver Hoca, İtalyan ve Alman işgalcilere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı Arnavutluk Komünist Partisi’nin bütün antifaşist ve yurtsever güçlerini örgütleyerek sürdürdüğü mücadelenin önderi olur.

Arnavutluk’ta 1944 yılında devrimin gerçekleştirilmesi ve sosyalizmin inşa edilmesi süreci sonrası, Enver Hoca, 11 Ocak 1946 yılında kurulan Arnavutluk Halk Cumhuriyeti‘nin başkanlığına getirilecektir. Enver Hoca yönetimindeki Arnavutluk, Stalin döneminde Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler içinde olacaktır. Ancak İkinci Dünya Harbi sonrasında Kruşçev döneminden itibaren hemen tüm ülkelerle ilişkilerini keserek, paranoid bir kendine yetme politikası izleyecektir. Tüm komşular ve dünya Arnavutluk’un düşmanıdır mottosu yıllarca ülkeye hakim olacaktır. Bugün hala ülkeyi gezdiğinizde her yerde toprağa kazılı beton koruganlar göreceksiniz, işte ülkede herkesin asker olduğu ve sürekli nöbet tuttuğu o dönemin hatırasıdır buralar. Stalin’in görüşlerine, onun dönemindeki Sovyetler Birliği’ne bağlı olan Enver Hoca, zamanla SSCB’nin 1965 yılında Çekoslovakya’ya girmesi üzerine, ülkesini Varşova Paktı’ndan çekecektir. Tito’nun başlatmış olduğu Dünya Bağlantısız siyasi hareketini de revizyonizm kabul ederek karşı mücadeleye geçer. Başlangıçta Çin’i savunmasına rağmen, Mao Zedong’un ölümünden sonra Çin revizyonizmi diye tabir ettiği görüşlere karşı da mücadele edecektir. Yani Enver Hoca iflah olmaz bir Stalinist Don Kot olarak tarih sahnesinde yalnız kalacaktır.

Enver Hoca ülkesini, 1967 yılında resmi olarak dünyadaki ilk ateist devlet haline getirecektir. Arnavutluk’ta Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan neredeyse tüm camii ve kiliseleri yıktırır (hepsini değil). Dinlere karşı olan bu sert tutum, eğitim sisteminde de kendini gösteriyordu. Mesela küçük yaştaki öğrencilere papaz ve imam maketleri gösterilerek halkı sömüren yalancılar olarak lanse ediliyordu. İkinci Dünya Harbinde Kral ve onu destekleyen Müslüman/Hristiyan din adamlarının işbirlikçi ve yanlış tutumları da bu politikanın oluşmasına zemin hazırlar. Enver Hoca’nın dinlere karşı olan tutumu Çin’deki Kültür Devrimi’ni anımsatmaktadır. Vikipedia günümüzde Arnavutluk nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ının Müslüman ve yüzde 17’sinin çoğunluğu Ortodoks olmak üzere Hristiyan kökenli olduğunu yazmaktadır. Enver Hoca, ülkeyi 41 yıl aralıksız yönetir ve 11 Nisan 1985 tarihinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder. Hayattayken kendisi için anıt mezar olarak yapılan bina, bugün spor salonu olarak kullanılmaktadır.

 

Josip Broz Tito

 

On beş çocuklu fakir bir köylü ailesinin yedinci çocuğu olarak 1892 yılında Kumrovec’de Hırvat bir baba ve Sloven bir anneden doğar. On üç yaşlarındayken çilingir çırağı olarak çalışmaya başlar. Gençlik yıllarında Trieste, Avusturya, Bohemya ve Almanya’da metal işçiliği yapar. Çalıştığı

yerlerde sendika faaliyetlerine aktif olarak katılır ve Hırvatistan Sosyal Demokrat Partisine üye olur. Birinci Dünya Savaşı macerası oldukça enteresandır. 1914 yılında Zagreb’de askere alınır, savaşa karşı olduğunu söyleyerek propaganda yapmaya başlayınca suçlu görülerek Petrovaradin’de tutuklanarak hapse atılır. Ocak 1915’te serbest bırakılarak, Karpat cephesine gönderilir ve burada yararlılık gösterdiği için cesaret madalyası verilir. Bukovina Cephesinde çarpışırken bir Rus kazak askeri tarafından süngüyle ağır bir şekilde yaralanır. Rus ordusuna esir düşer. 1917-1920 yılları arasında Bolşeviklerin safında, Sovyet devrimine ve Beyaz Ruslara karşı olan iç savaşa katılır. 1920’de Rus bir eşle evlenmiş olarak Yugoslavya’ya geri döner ve Yugoslavya Komünist Partisinin kurucuları arasında yer aldı. Partiye bağlı olarak yürüttüğü siyasi faaliyetlerinden dolayı birçok kere tutuklanır. Özellikle 1928’deki soruşturmasının neticesinde altı yıl hapis cezasına mahkûm edilir. 1934’te hapisten çıkar ve parti görevleriyle Moskova, Paris, Prag ve Viyana’ya gider.

1936’da Paris’te Uluslararası Tugaylar‘ın İç Savaştaki İspanya’ya geçişini organize eden komitede görevlidir. Bu çalışmalarından dolayı Yugoslavya Komünist Partisi genel sekreterliğine getirilir.

1937’de tekrar Yugoslavya’ya döner. II. Dünya Savaşı çıkınca Užice’de bir Kurtuluş Savaşı komitesi

kurulur. Nazi işgal kuvvetleri ile işbirliği yapan milliyetçi Hırvat örgüt Ustaşa‘ya karşı gerilla savaşı başlatırlar. Ustaşa, 1990’lı yıllardaki Yugoslav İç Şavaşında tekrar hortlamış ve epeyce katliam yapmıştır. Çevresindeki kişilere görev verirken ve iş yaptırırken sık sık “Tİ-TO, Tİ-TO” (Sen bunu, sen bunu… yap!) dediği için arkadaşları kendisine esas ismi olan Josip Broz’un yanına Tito lakabını eklerler ve her yerde artık bu lakapla tanınır. Tito, Yugoslavya’nın bir federasyon biçiminde teşkilatlanmasını savunur ve bu fikri o zamanın etkin devlet adamı Churchill tarafından desteklenir. Rakibi olan Draža Mihailov‘i saf dışı bırakarak, partizanlardan meydana gelen bir ordu kurarak devrim hükûmetinin başına geçer. Tito, vatansever işçilerden meydana gelen gerilla tugayları yani Partizan Hareketini kurar. Hitler 1943’te, Partizan hareketlerinin kuvvetlenmesi üzerine, bunların merkezi

olan Neretva ve Sutjeska’ya saldırır. Tito taraftarı partizanlar bu saldırıda 6000’in üzerinde kayıp vermelerine rağmen, Alman kuşatmasına karşı koyarlar ve onları geri püskürtürler. Tito ve kendisine bağlı partizanlar grubu bu olay üzerine bir anda Yugoslavya’da herkes tarafından tanınır, herkes

onlara artık güven duyar. Almanların yoğun baskılarına rağmen, Partizan grubunun hareket ve fikirleri halk tarafından benimsenir. 1943 yılında Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi, Tito başkanlığında geçici bir devrim hükûmeti kurar. Yugoslavya’nın eşit halklardan meydana gelen federal bir topluluk olduğu ilan edilir. Tito’ya 1943’te Mareşallik, 1945’de Hükûmet Başkanlığı ve Başkomutanlık verilir. Aynı yıl yapılan seçimlerden Tito’nun partisi olan Halk Cephesi galip çıkar. Seçimlerden hemen sonra da resmen Yugoslavya Federal Cumhuriyeti kurularak, ülkedeki krallık yönetimine son verilir.

 

Komşu devletlerde baş gösteren ayaklanmaları desteklemesi, Atina hükûmetine karşı Yunan komünistlerine her konuda yardım etmesi ve Yugoslavya’da açıkça sosyalist bir rejim uygulaması üzerine Batı, Tito’dan desteğini çeker. Ancak bu sırada Yugoslavya’yı Sovyetler Birliği yönetim biçimine göre şekillendirmek isteyen Josef Stalin ile Tito’nun arası açılır. Tito’nun, Yugoslavya’nın bağımsız bir devlet olarak kalmasını istemesi, bu anlaşmazlığın başlıca sebebidir. Tito, devlet yönetiminde komünist rejiminin ideolojisini kabullenmekle birlikte Sovyet Rusya karşısında bağımsız bir tutum içinde idi. Bu siyasetiyle Sovyet Rusya’ya, Batı devletlerine ve ABD’ye eşit olarak yaklaşmıştır.

13 Ocak 1953’te tekrar Yugoslavya Devlet Başkanı seçilir. 1968’de Varşova Paktı’nın Çekoslovakya işgalini kınar. 1962-70 yılları arasında sık sık Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya geziler yaparak Bağlantısızlar Hareketini güçlendirir. Yirmibeş adet üçüncü dünya ülkesinin bir araya gelerek, Bandung Konferansı‘nın düzenlenmesini sağlar. 1974 yılında ömür boyu devlet başkanlığına getirilir. Tito, 1980 yılında , Ljubljana’da ölünce yerine 1974’te anayasayla kurulan kolektif liderlik idaresi gelecektir. 1989’da Doğu Bloku’nda görülen yenileşme hareketleri Yugoslavya’ya da sıçrar.

1990’da Yugoslavya’da çok partili düzene geçilir. Naaşı Belgrad’da Kuća Cveća (çiçekler evi) adlı bir anıt mezarda gömülüdür. 1991 yılında Tito’nun ömür boyunca korktuğu olay başlayacaktır, muhtemelen ardında yine Almanya’nın olduğu yeni bir iç savaş.

Sonuç

1991’den 2008’e eski Yugoslavya yerinde bugün hepsi yaşamayan 12 farklı cumhuriyet kurulur. Kosova, Arnavutluk için hala bir ihtilaf nedenidir. Zamanında Osmanlı ordusu Arnavutluk’u işgal ederken, yüksekçe yerdeki bir kaleyi muhasara eder. Kaleyi almak zordur, kalede çok az adam vardır ama inatla kaleyi savunmaktadır. Osmanlı komutan ile kale komutanı arasında yazışmalar yapılır. Osmanlı komutan ‘’dereler denize akar, biz fil gibiyiz, gelin bize katılın, siz bizimle karşılaştırılamayacak kadar küçüksünüz direnmeyin’’ der. Arnavut komutan da ‘’siz bir fil olabilirsiniz ama küçük bir ceviz, bir filin ayağını kaydırıp onu düşürebilir’’ diye cevap verir. Elbette ki sonuç değişmez, kale düşer ama inatçı Balkan zihniyeti her yerde her zaman kendisini belli eder. Bence Balkanlar ve Kafkasya bir çok açıdan birbirine çok benzemektedir.

 

Prof.Dr.Ali Fuat KALYONCU

Hits: 124

Lütfen Beğeninizi Paylaşarak Bize Destek Olunuz
Sosyal Medyada Paylaşın: